Güney Azərbaycan Keçici Milli Məclisin Təşkilat Komitəsinin üzvü, “Varlıq” jurnalının baş redaktoru Doktor Rza Heyət Krım Xəbər Agentliyinə müsahibə verib. Müsahibəni olduğu kimi izləyicilərə təqdim edirik:
Türk dünyası birbirine bağlı coğrafyalardır. Birbirinden uzak olanlar bile birbirini etkilemektedir. Bugün Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yapılan zulüm, Tebriz’de, Ankara’da, Bakü’de, Kırım’da aynı acılarla hissediliyor. – Dr.Rıza Heyet
İran’da Mahsa Amini’nin ahlak polisleri tarafından darp edilerek öldürülmesinin ardından başlayan protestolar, ülke genelinde hükumet karşıtı bir harekete dönüştü. Ülke çapında siyasi krize dönüşen olaylar, rejim karşıtı bir sürece evrilmiş durumda. Uzun yıllardır İran rejiminin baskıları altında yaşayan ve kültürel asimilasyona maruz kalan Güney Azerbaycan Türklerinin durumunu, ülkedeki siyasi sürecin sosyolojik ve politik kökenlerini ve İran’da Türklerin milli meselelerini, Güney Azerbaycan Türkü akademisyen Dr. Mehmet Rıza Heyet ile konuştuk. Dr. Heyet, Güney Azerbaycan’da artık çok daha yüksek sesle dillendirilen “Azadlık, Adalet, Milli Hökümet” naralarının atıldığı bir dönemde Kırım Haber Ajansına konuşarak, “Ben bir dava adamı olarak, dünya karşımızda olsa bile Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadeleye devam edeceğim. Bağımsızlık pazarlığa açık bir mesele değil” ifadelerini kullandı.
İran’ın Türk nüfusu, okurlar için her zaman gizemini korumuş bir konu olarak bilinir. İran’da tahmini olarak 40 milyona yakın Azerbaycan Türkünün yaşadığı biliniyor. İran’daki Türklerin bir kısmı Hazar kıyısına yakın bölgelerde, eski isimleriyle Afşaryurd ve Türkmençölü’nde yerleşmektedirler. İran’ın merkezi ve güneyinde yaşayan Türkler ise Kaşgayyurd bölgesinde yerleşmişler. Güney Azerbaycan, uzun bir süre boyunca Azerbaycan Türklerinin ikamet ettiği geleneksel coğrafyalardan biri olmuştur. Özellikle 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın Gülüstan ve Türkmençay Antlaşması ile ayrılmasına dek, Kuzey’de ve Güney’de varlığını sürdüren hanlıklar arasında siyasi temaslar kuruluyordu. Nitekim, Kaçar lideri Feteli Şah’ın Azerbaycan hanlıklarını birleştirme siyasetinin arkasında yatan itici güç de buydu. Gülüstan Antlaşması ile başlayıp Türkmençay Antlaşması ile biten süreçte, Azerbaycan, Aras nehri esas alınmak üzere iki parçaya bölündü.
Güney Azerbaycan’da entelektüel açıdan iki esas uyanış dönemi oldu. Bunlardan biri 1918-1920 yılları arasında Şeyh Mehemmed Hiyabani’nin önderliğinde, diğeriyse 1945-1946 yıllarında Seyid Sefer Pişeveri’nin önderliğinde gerçekleşmiştir. İki dönemde de Türk dilinde kitaplar ve derslikler neşredilmiş, milli matbuat zemini oluşmuştur. Bu dönemlerde Güney Azerbaycan’da milli ruhu besleyen edebi eserlerin de kaleme alındı. Bu dönemlerin dışında İran’da rejim değişikliğiyle neticelenen 1979 olaylarının ardından Güney Azerbaycan Türkleri entelektüel anlamda yeniden bir uyanışa geçti. Bu dönemde Azerbaycan Türkçesi’nde neşredilen “Varlıq” dergisi, Güney Azerbaycan entelektüellerinin sesini duyurma noktası haline geldi. Varlıq dergisi, önemli bir alim olan Cavad Heyet’in önderliğinde neşredilirken; Nutki, Ferzane, Kerim Meşruteçi, Savalan, Sehend gibi birçok yazar ve şairi bünyesinde barındırmıştır.
Hem Türkiye hem de Kuzey Azerbaycan’da ismini en çok duyduğumuz Güney Azerbaycan şairlerinden biri Mehemmed Hüseyn Şehriyar’dır. Şehriyar’ın edebi açıdan etkilendiği eski Azerbaycan Türkü şairler Nizami Gencevi, Hafız Şirazi ve Şirvan gibi divan ustalarıdır. Azerbaycan Türkçesinde görkemli eseri iki bölümden oluşan “Heyder Baba’ya Salam” şiiridir. Heyder Baba dağı önemli bir metafordur çünkü, efsaneye göre Şuşa’da yükselen Sarı Baba dağı ile Heydar Baba dağı kardeştir. Bu kardeşlerden hangisi ilk uyanırsa, diğerini selamlayarak uyandırır. Şehriyar bu metaforla birbirinden ayrı düşen iki kardeşin birbirine kavuşacağı mesajını verecektir. Bugün Güney Azerbaycan aydınları uzun süredir peşinde oldukları hedefin mücadelesini vermeye devam etmektedir. İran rejiminin baskıları, kültürel asimilasyonu bugün bütün Türk dünyasında tepkiyle karşılanmaktadır.
İran’da masum bir kadının ahlak polisi tarafından darp edilerek öldürülmesinin ardından patlak veren protesto olayları ve sonrasında yaşananlar tüm dünyanın gündeminde. Varlıq Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, TEBAREN Başkanı, Güney Azerbaycan Geçici Milli Meclisi Teşkilat Komitesi Üyesi ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Rıza Heyet, çalkantılı bir siyasi dönemeçten geçen İran’daki Türklerin durumunu Kırım Haber Ajansına değerlendirdi.
“İRAN’DA TÜRK NÜFUSU FAZLA OLDUĞU İÇİN KASITLI BİR TÜRK DÜŞMANLIĞI YAPILMIŞTIR”
İran devletinin Güney Azerbaycan’a uyguladığı baskıların çözümü nedir? Güney Azerbaycan meselesi nasıl çözülür? Güney Azerbaycan ahalisi ne istiyor?
Dr. Rıza Heyet: Çözümün ne olduğu konusuna geçmeden önce, izninizle sorunu kısaca anlatayım.
Bildiğiniz üzere, İran 1925’e kadar Türklerin hükümranlığında olan bir ülke. Bu tarihe kadar İran, geleneksel federal bir yapıya sahiptir. Bu yapı esasen Memalik-i Mahrusa olarak isimlendiriliyordu. Yani korunmuş memleketler… Altı veya yedi eyalet mevcutken, bunların en büyüğü Azerbaycan eyaletidir. İran Meşrutiyet Devrimi’nde bu eyaletlere hukuki statü tanındı. Yani eyalet ve vilayet encümenleri kuruldu.
Azerbaycan, İran’ın en gelişmiş bölgesidir. Tebriz veliahtlarların yaşadığı ve yetiştiği şehirdir. Tarihen veliahtlar burada yetiştirilir, Tahran’a yollanırdı. Dil, kültür açısından herhangi bir baskılayıcı durum söz konusu değildi. 1925’ten sonra İran’da ulus-devlet adı altında Fars milliyetçiliği esas alan bir rejim kuruldu. Bu rejim bugüne kadar da devam etmiştir. Aslında 1979’da bunun görüntüsü değişti ancak mahiyeti asla değişmemiştir. Nedir bunun mahiyeti?
İki temel üzerinde inşa edilmiş bir Fars milliyetçiliğinden bahsetmek gerekir. Bu temeller Türk ve Arap düşmanlığı üzerinden atılmıştır. Özellikle İran’da Türk nüfusu fazla olduğu için Türk düşmanlığı çok ciddi şekilde yapılmıştır. Bu dönemde Türklerin asimilasyon süreci başlatılmış, Türkçe yasaklanmış ve Güney Azerbaycan’ın yeraltı ve yerüstü servetleri soyulmaya başlanmıştır ki bu durum hala devam etmektedir. Güney Azerbaycan’da kasıtlı olarak işsizlik oranının çok yüksek olduğu bir durum oluşturuldu. Çünkü İran hükümeti, Güney Azerbaycan Türkleri’nin bölgeyi terk edip; Farsların yaşadığı iş imkanlarının daha fazla olduğu bölgelere göç etmesini istiyorlardı. Bu yüzden Tahran’da şu anda tahmini sekiz, dokuz milyonluk bir Türk nüfusu mevcuttur. Tahran’ın yanısıra İsfahan ve Şiraz’ı da bu listeye dahil edebiliriz.
Bu dönemde yatırımcılara sermaye sınırı konulmuştur. Hükümet yatırımcılara, belirli bir miktar sermayesi varsa Güney Azerbaycan’da yatırım yapabileceğini, onun üstündeyse devletin yatırımcılara destek vermeyeceğini; kredi dahi çekemeyeceklerini açıkladı.
Sermaye durumu sadece Güney Azerbaycan bölgesinde mi geçerli?
Dr. Rıza Heyet: Evet, sadece Azerbaycan bölgesi için geçerli. Bu karar, Refsencani’nin cumhurbaşkanı, Ali Ekber Velayati’nin Dışişleri Bakanı olduğu zamanda alındı ve hala devam etmektedir. Azerbaycanlı yatırımcılar, sermayelerini mecburen Azerbaycan dışına çıkarıp, Tahran’da, Şiraz’da, İsfahan’da ya da Meşhed’de kullanmaya başladılar. Dolayısıyla bu durum işsizliği arttırdı, eğitimin ana dilde olmaması gibi aksaklıklar oluştu ve Azerbaycanlı çocukların eğitimde başka bir dil öğrenmesine sebep oldu.
Çocuklar, altı yaşına kadar öğrendiği dil yerine başka bir dilde eğitim almaya başladı ve bu açıdan Fars çocuklarla aralarında rekabet de zorlaşmış oldu. Bu yüzden iyi üniversitelere giriş yapmak isteyen öğrenciler arasında Fars ya da iki dilli şehirlerde yaşayanlar bu imkandan daha çok yararlandılar.
Azerbaycan Türkleri, uzun süre çoğunluk psikolojisi ile yaşadılar. Azınlık psikolojisinin bu hususta avantajı kendinizi tehlikede hissetme düşüncesinde yatmaktadır. Ancak Türkler İran’da kendilerini çoğunluk hissettikleri için çok geç uyandılar. Bu dönemde, bu farkındalığı tetikleyen bazı olaylar oldu. Örneğin, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Karabağ Savaşı buna örnek gösterilebilir.
İkinci Karabağ Savaşı döneminde Güney Azerbaycan’da meydana gelen gösterilerden birisi:
“KUZEY’DE AZERBAYCAN’IN BAĞIMSIZ OLMASI, GÜNEY AZERBAYCAN’DA YAŞAYAN TÜRKLERİ ETKİLEDİ”
Kuzey’de Azerbaycan’ın bağımsız olması, Güney Azerbaycan’da yaşayan Türkleri etkiledi. Çünkü dil, kültür, medeniyet alanında benzerlikler mevcuttu ve bu Güney Azerbaycanlılar için yeni bir durumdu. Bugün bizler için normal ama hiç bir zaman bunu yaşamayan ve sürekli Farsça’ya maruz kalan halk için büyük bir olay olarak görülmeli. Nihayetinde biz Güney Azerbaycanlılar için uyanış hareketi başladı. Ancak şunu da kaçırmamak gerekir ki Güney Azerbaycan aydınları bu uyanışı daha önceden başlatmışlardı. 1979’dan sonra yayınlanmaya başlayan Varlık dergisinin rolü bu açıdan önemliydi. Aydınların bir araya toplanıp dil, edebiyat, kültür, tarih alanında halkı bilgilendirmeleri ve milli bilinç aşılamaları; bir kültürel zemin oluşturmuştu. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Azerbaycan’ın bağımsızlık kazanmasından sonra bu uyanış daha da hızlandı.
İran’ın “Şii” bir devletin Azerbaycan’a değil, Hristiyan Ermenistan’a destek vermesi de önemli bir tetikleyiciydi. Bu yardımları o kadar abartılı bir şekilde yaptılar ki artık bu dönemde Türk-Fars halkları arasında bir kopuş yaşandı. Bu hususta sloganlara dikkat ederseniz, “Tebriz, Bakü, Ankara; Fars hara, biz hara!” sloganı ilk bakışta yüksek seviyede bir slogan gibi görünmese de orada bir mesaj ve millet tanımı veriyor. Ankara, Bakü, Tebriz’in bir halk olduğunu vurgularken, böylelikle Fars-Türk ayrımına da dikkat çekiyorlar.
u hususu detaylandıracak olursak bugün Güney Azerbaycan’da bir çok insanımız hapistedir. Örneğin, Abbas Lisans gibi halkın içinden çıkan kahramanlarımız da mücadele etmiştir. Orada mücadelelerini sürdürmüş, dışarı çıkmamış ve halkı yönlendirmeye çalışmışlardır. Mücadele eden insanlarımızın yanında mücadele sırasında verdiğimiz şehitlerimiz var. Örneğin, Şehid Emani gibi… Bunlar milli hareket yolunda, özgürlük uğruna şehit olmuş insanlar olarak anılmalıdır.
Nihayetinde İkinci Karabağ Savaşı ortaya çıkmıştır. İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ın işgal edilmiş toprakları, işgalden kurtarması neticesinde Kuzey Azerbaycan’da özgüven, milli ruh ve milli irade tezahür ettikçe, Güney Azerbaycan da kesin bir şekilde kararlarını vermeye başladı. Bu durum neticesinde Kuzey ve Güneyin tarihi bir talihsizlikte birbirinden ayrılmış tekrar birleşebileceğine inanmaya başladık. Karabağ Zaferi’nin yanında Türkiye’de yaşanan gelişmeler de Güney Azerbaycan’ın özgüvenini yükselten bir etken oldu. Örneğin, Barış Pınarı Harekatı’nda Traktör takımının seksen bin taraftarı asker selamı vermesi ve böylelikle Türkiye’ye destek olması önemli bir durumdur. Bunların hepsi Güney Azerbaycan’da milli düşünceyi zirveye çıkarmıştır.
Bunu açıkça söyleyebilirim ki Güney Azerbaycan’da farklı siyasi akımlar mevcuttur. Ancak bölgede hakim siyasi akım Türk Milliyetçiliği’dir. Milli Hareketi yönlendirebilecek tek güç budur. Bu son olaylarda da dikkat ederseniz ne zaman Türk Milliyetçileri istese o zaman halkın sokağa çıkacağını göreceksiniz.
Son olaylar, İran’da insanların en basit ve temel haklarından yoksun bırakılması durumundan kaynaklanmaktadır. İnsanların özel hayatına baskılar ile müdahale ediliyor. Bir çok temel ihtiyaç, İran rejimi tarafından yasaklanmış durumda. Bu yüzden biz İran’da gösterilerin bir gün patlak vereceğini biliyorduk. Tahminler genelde Hamaney’in ölümünden sonra olayların çıkacağı yönündeydi ancak daha erken bir dönemde ortaya çıktı. Bir masum kızın öldürülmesi sonucunda bir anda bütün ülke ayaklandı. Bu olayların öncekilerden en önemli farkı, bütün İran’a yayılmış olmasında yatmaktadır. Aynı zamanda bütün kesimlerden ve bütün mesleklerden insanlar bu ayaklanmaya destek veriyor. Buna karşın İran rejimi, reform kabiliyetini tamamen kaybetmiş durumda.Bugünden sonra İran hükümeti değişim için harekete geçme imkanını kaybetmiştir. Dolayısıyla yaşanan bu süreç, İran’da rejim değişikliğine kadar gidebilir. Bu durumda Güney Azerbaycan kararını vermek zorunda. Bu hususta Güney Azerbaycan ne yapacak? Yeni bir rejimi mi bekleyecek? Molla’lar gidecek ve bunun yerine kravatlı, takım elbiseli, laik -ki laik olacağı kesin- ancak yine de aşırı Fars milliyetçiliğini savunan, ayrımcı, modern görünümlü bir rejim mi gelecek? Bu durumda Güney Azerbaycan’ın durumu ne olacak? Dolayısıyla Güney Azerbaycan bu noktada karar verme aşamasındadır.
Şu an bir uyanış süreci başladı. Güney Azerbaycan’ın içinde teşkilatlanma zor olduğu için siyasi teşkilatlarımızın çoğu yurtdışında varlığını sürdürüyor. İçerisiyle iletişimleri de sürmeye devam ediyor. – Dr. Rza Heyet
Modern Fars kültürünün ortaya çıkardığı eserlerde karşımıza Türk karşıtlığının oluştuğunu görmekteyiz. Modern Fars kültüründe bu dönemde yoğun bir Türk karşıtlığı takip eden süreçte de mevcut mudur? Bu açıdan baktığımızda Modern Fars medeniyeti, Türklere karşı nasıl bir konum alıyor?
Dr. Rıza Heyet: Bu durumun tarihi sebepleri mevcuttur. Firdevsi’nin Şahname eserinden bildiğimiz üzere Türk-Fars rekabeti tarihsel süreçte uzun bir süre devam etmiştir ancak bu halklar Türklerin hükümdarlığında birlikte yaşamayı öğrenebilmişlerdir.
Bu duruma en büyük engel, İran’da yapay Fars tarihçiliği ideolojisinde ortaya çıkmıştır. Bu ideoloji, temeli ve belgesi olmayan hayali bir Fars milliyeti oluşturdu. Sonraki süreçte İran kavramı ile Fars kavramı eşitlendi. 1925’e kadar İranlı demek, İran tebaası demekti ancak 1925’ten sonra bu anlayış değiştirildi. Bu dönemde itibaren İranlı Fars demektir. Bu durum nasıl oluşturdu? Örneğin, bu dönemde İranlılığın en büyük göstergesi Fars dilidir denilmiştir. Yani birinin kendisini İran’lı hissetmesi için Farsça konuşması, yazması ve hatta düşünmesi gerekmektedir. Asimilasyonun birinci yolu bu olmuştur. İkinci yolu Fars olmayanları aşağılamaktan geçmekteydi. Fars olmayanların sahip olduğu prestiji kaybettirip, aşağılık duygusu oluşturma politikasına başlamışlardır. Bunun için bir faktör, Fars olmayanları barbar ve cahil göstermek olarak belirlendi. Bir diğer faktör ise İran’da Türklerin bile yaptığı her şeyi Fars adına sahiplenmek oldu. İran ders kitablarında Türklerin vahşi, Selçuklular, Afşarlar, Kaçarlar’ın İran’ı işgal ettiği ibarelerini görürsünüz. Modern Fars edebiyatının tamamında Türk karşıtlığı görülmektedir. Örneğin, Farsların önemli şairlerinden Ahmet Şamlu’nun kurmuş olduğu önemli bir cümlesi var. “Ben adımdan da soyadımdan da utanıyorum. Çünkü adım Arapça soyadım Türkçe.” demiştir. Biliyorsunuz Şamlu, Oğuz boylarından birinin adı. Kendini Fars olarak hissediyor ve Araplarla ilgili de hakaret içeren ifadeleri de mevcuttur. Bu durum hemen hemen bütün yazarlarda mevcuttur.
Bu baskı İran rejimi tarafından zorunlu olarak Türk çocuklarına okutuluyor mu?
Dr. Rıza Heyet: Tabi, okutuluyor. Zaten başka okuyacak bir şey yok.
Anladığımız üzere bu baskı çok da etki göstermemiş gibi duruyor. Sizce de öyle mi? Bölgede yaşayan Türkler asimile olabildi mi?
Dr. Rıza Heyet: Etkisi olmuştur. Bu etki neticesinde Farslaşanların sayısı çok fazla. Ben bölgede 40 milyon Türk var diyorum. Bunlar devletin paylaştığı resmi sayılardır. Bu veriler, İran’ın Dışişleri Bakanı, Ankara’da yaptığı açıklamada İran nüfusunun yüzde 40’nın Türkçe konuştuğunu açıklaması ile kesinleşti. Bu bakımdan devletin resmi verisi demek yerindedir. İran Eğitim Bakanı, İran öğrencilerinin yüzde yetmişinin iki dilli öğrencilerden oluştuğunu açıkladı. Bu bize toplumun yüzde yetmişinin Fars olmadığını gösterir. Demek ki Farslaşmış Türkler de sayılsa, kırk milyonun üstüne çıkacak bir nüfus mevcuttur.
Ancak sonuç itibariyle sizin de dediğiniz gibi rejim tam anlamıyla başarılı olmamıştır. Neden başarılı olamadılar? Çünkü Türk’ün kökü, Türk’ün güçlü edebiyatı var. Şehriyar zamanında ya da devrimin ilk yıllarında Fuzuli ya da Nesimi ismini tanıyan kaç kişi var? Tanıyanlar çok azdır. Ancak bu edebi güç bilinçaltında mevcuttur. Örneğin, bir anda Şehriyar, annesinin isteği üzerine şaheser olacak Türkçe eserler yazmaya başlıyor. Sonraki süreçte Şehriyar yazmış olduğu şiirlerde Fuzuli’ye hitap ediyor, Nesimi hakkında konuşuyor. Bu durumda bilinçaltının ortaya çıktığını görmekteyiz.
Güney Azerbaycan Türklerinin bağımsızlık mücadelesinde başarıya ulaşması, bölgedeki diğer Türklerin ve hatta dünyadaki bütün Türklerin mücadelesine nasıl etki eder?
Dr. Rıza Heyet: Türk dünyası birbirine bağlı coğrafyalardır. Birbirinden uzak olanlar bile birbirini etkilemektedir. Bugün Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yapılan zulüm, Tebriz’de, Ankara’da, Bakü’de, Kırım’da aynı acılarla hissediliyor. Bugün Kerkük’teki soydaşlarımızın sorunu aynı zamanda bizim sorunumuz… Biz kendimizi bütün olarak görmesek bile dünya bizi bir bütün olarak görüyor. Türk dünyasının ortasında en hassas bölgelerden biri olan Güney Azerbaycan etkisiz hale getiriliyor yüz yıldır. Bu yüzden Türk dünyasının irtibatı kopmuş. Bugün Güney Azerbaycan bağımsız olursa, bütün Türkler bundan güç alacak ve bu etkileşimler gittikçe artacak. Ben bir Güney Azerbaycan Türkü olarak Türk dünyasının neresinde bir sorun varsa ilgilenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
“BUGÜN BÜTÜN ŞARTLAR GÜNEY AZERBAYCAN’IN BAĞIMSIZ OLMASI İÇİN MÜSAİTTİR”
Mehmet Emin Resulzade’nin “İran Türkleri” isminde bir kitabı var. Orada çok mühim bir cümle geçmektedir. Resulzade diyor ki, “İran Türkleri ne Türkiye Türkleri gibi hakim ne de Rusya Türkleri gibi mahkum durumdalar”. Biz bahsedilen bu psikolojiyi son yıllara kadar yaşadık. Yaşanan kararsızlığın sebebi de bu yüzden ortaya çıkmıştır. Bu dönemde azınlık, çoğunluk ve sahiplik sorunları ortaya çıkmıştır. Bu krizde gerçek şundan ibarettir. Türkler İran’ı kaybetmiştir. Keşke kaybetmeseydik ama gerçek budur. Ancak Güney Azerbaycan’ı ve Kaşkay bölgesini kaybetmedik. Şu anda Azerbaycan’ın tek kurtuluş yolu, Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığıdır… Başka bir yol yoktur. Başka bir yol oradaki soydaşlarımızın daha hızlı asimile olmasına neden olacaktır.
Şu an bir uyanış süreci başladı. Güney Azerbaycan’ın içinde teşkilatlanma zor olduğu için siyasi teşkilatlarımızın çoğu yurt dışında varlığını sürdürüyor. İçerisiyle iletişimleri de sürmeye devam ediyor.
Bunun için imkân var mıdır? Bu hususta bir iç meselelere bir de dış meselelere bakmak gerekmektedir. İçeride bir uyanış mevcuttur. Bölgede Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığını isteyen ya da olduğu takdirde destekleyecek büyük bir taban varlığını koruyor. Bu önemli bir meseledir çünkü kırk sene önce bağımsızlık hususunda konuşuyor olsaydık halk karşı çıkardı.
İkinci faktör, Güney Azerbaycan çevresinde iki büyük Türk devletinin konumlanmış olmasıdır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın Karabağ Zaferi’nden sonra bir ayda üç defa bütün dünyaya seslenerek, Güney Azerbaycan meselesini gündeme getirmesi, Azerbaycan’ın Güney Azerbaycan meselesinin konjonktüre geçici bir durum değil, stratejik bir hedefe dönüştürdüğünü göstermiştir. Bugün, Azerbaycan medyasının buna odaklanması, ciddi anlamda dünyaya ulaştırma isteği mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Güney Azerbaycan meselesine bakışı belli, yabancı kalmadığı malumdur. Dolayısıyla bugün bütün şartlar Güney Azerbaycan bağımsızlık mücadelesi için müsaittir.
Bu duruma yabancı ülkeler ne diyecek? Görüldüğü üzere İran parçalanma durumu ile karşı karşıyadır. Bölgede kimsenin bu parçalanmayı durdurmak için gücü yoktur. Olası parçalanmada, İran üzerinde yeni devletler kurulacaktır. Bu yüzden Azerbaycan ve Türkiye’nin uluslararası alanda sahip oldukları müttefikler bu hususta bir kazanım olarak tanımlanabilir. Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı durumda sadece Türkiye ve Azerbaycan değil aynı zamanda öncülük yaptıkları müttefikleri de buna destek verecektir. Bu fikir aynı zamanda temennimizdir.
Ben bir dava adamı olarak, dünya karşımızda olsa bile Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadeleye devam edeceğim. Bağımsızlık pazarlığa açık bir mesele değil. Bağımsızlık tartışmaya açılacak bir konu da değildir. Bağımsızlık için mücadeleye devam edeceğiz. Buna duygusal olarak değil gerçekten inanıyorum.